7/9/12

Adım adım denetim

Gerillanın geliştirdiği direniş sürecinin Türk devletini krize soktuğunu belirten Murat Karayılan, “Geliştirdiğimiz direniş süreci, AKP’nin ezberlerini bozdu. Bir savunma savaşı, direnişi geliştiriyoruz. Kürdistan Özgürlük Hareketi gelişimini sürdürecek“ dedi.


AKP’nin temsil ettiği zihniyette çözüm perspektifi gözükmediğini belirten KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, „Gerçek anlamda eşitlik; Önder Apo’nun özgürlüğü, Kürdistan halkına statü perspektifi temelinde çözüme varız. Bunun dışındaki farklı dayatmaları ne biz ne de Kürt halkı artık kabul etmeyecektir“ dedi. Karayılan, bütün Kürdistan halkının gerilla derinişine paralel olarak devlete karşı geliştirebileceği 5 toplumsal eylemin önemine dikkat çekti.

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, gerillanın son hamleleri kapsamında yeni süreci, AKP ve Türk devletinin içinde bulunduğu çıkmazı, Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde Kürtlerin durumu ve ittifak iddiaları, BDP’ye yönelik ırkçı histeri ve dayandığı zihniyet zemini, olası çözüm arayışları ile Kürt halkının döneme karşılık gelebilecek toplumsal refleksleri konusundaki sorularımızı yanıtladı.

Bu sürecin temel özelliği nedir, olup bitenleri kimin nasıl anlaması gerekiyor?

Bu süreç hiç kuşku yok ki, mücadele tarihimizin en önemli stratejik bir sürecidir.
AKP Hükümeti karar verdi, bir tercih yaptı. Taşeron görevini üslenme, Oslo sürecini tümüyle bitirme, İmralı görüşmelerini sonlandırma ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme, Kürt halkının özgürlük dinamiklerini zayıflatma kararını aldı. Bunu seçimden önce aldı ve milletvekili aday listesini de buna göre hazırladı.
Amaç şudur; bölge yeniden dizayn edilirken, Kürt halkı bundan yararlanmasın diye PKK’nin zayıflatılması gerekir. PKK’ye yönelim aslında bu çerçevede kararlaştırılmış yeni bir konsepttir.

Bu geçen bir yıl içerisinde AKP’nin politikası sonuç aldı mı?

Hayır. Halk, Hareket ve Önderlik olarak geliştirdiğimiz direniş süreci, AKP’nin ezberlerini bozdu, hesaplarını boşa çıkardı ve politikalarında başarısız kıldı. Hesapları doğru çıkmayınca şimdi krizdeler.
Kürdistan Özgürlük Hareketi gelişimini sürdürecek. Onların geliştirdiği topyekun savaşa karşı bir savunma savaşı, direnişi geliştiriyoruz. Devrimci Halk Savaşı, özü itibarıyla savunma savaşının gelişen saldırıları boşa çıkarması ve karşı hamleyle zafere yürüme perspektifidir. Şimdi biz o aşamadayız. Bunun önüne kimse geçemez.
AKP’nin yeni dönemde ortaya çıkışı şudur: Ortadoğu’da yeni bir düzenleme olacak ama Kürtlerin statüsü olduğu gibi kalsın... Hayır efendim. Kürtler de artık özgürleşmek istiyor. 1923 Lozan Antlaşması’yla imza altına alınan bu sistem artık aşılıyor/çöküyor. Bu sistem çöküyorsa Kürtler de bu sistemin yarattığı inkar siyasetinden kurtulacaktır. Bunun önüne geçemezler. Bu, tarihin akışıdır. Tarihin akışının önüne hiç kimse geçemez.
PKK’nin şimdiki direnişi olmazsa Kürtleri köle sistemine tabi tutacaklar.
 
Bütün Kürtler bunun farkında mı?

İnanıyorum ki, önemli oranda farkında. Giderek bu gelişecek. Yani PKK’nin sömürgeciliğe karşı Kürt iradesini bu biçimde direnişle savunma, sahiplenme ve gerçekleştirdiği iradeleşme düzeyi tüm parçalarda etkisini gösterecektir. Batı Kürdistan’da PKK yoktur, fakat 15 Ağustos ruhu vardır; direniş, kendi kimliğine, özbenliğine sahip çıkma ve iradeleşme ruhu vardır.

Şemzînan, Çelê, Beytüşşebap, Botan’a kadar ve birçok alanda gerillanın inisiyatifi var. Neler oluyor bu hatta?

Bu, yeni ve bir üst aşamadır. Gerilla bölgelerini oluşturma sürecini başlatmış bulunuyor. Kuşkusuz bu her yerde olmayacak. Yani birçok yerde yine hareketli gerilla olacak. Kuşkusuz sabit bir mevzii savaşına çakılmıyoruz.
Şu kadarını söyleyeyim: Yıllardır bu siyaset ve savaş sanatları üzerinde yoğunlaşıyoruz. Gerilla artık Kürdistan’ın bazı bölgelerinde adım adım denetimini güçlendirecek, geliştirecektir; bazı bölgelerinde de çok hareketli bir performans gösterecektir.

İşte mevziye çakılma, şehri ele geçirme… hep dediler, gelip Şemdinli’yi alacaklar da alamadılar...

Taktikten, savaştan anlamıyorlar. Çok sakin ve  adım adım gelişecek.
Bakın size bir şey söyleyeyim: Türkiye kamuoyu biliyor mu Çukurca’nın nüfusu ne kadardır?.. 9 bin. Çukurca’daki asker sayısı ne kadar? 18 bin. Şemdinli’de de öyledir. Siz bu biçimde varsınız Kürdistan’da. Bir sivil insana karşı 2 askeri güç dikerek varsınız. Zorla varsınız. Ama zorla ne zamana kadar varlığınızı sürdüreceksiniz. Bu biçimde bir askeri yoğunlukla bile siz denetim sağlayamayacaksınız. Ben şu tartışmaya gelmem yani. Pek sevmiyorum, aslında basın bunu böyle yaptı, bizim basın da biraz öyle şey yaptı. Yani yok, denetim var, yok yok. Var, yok. Olur da olmaz da. Ama bugün Kürdistan’ın her yerinde gerilla etkinliğini sürdürüyor. Artık Türk ordusu birçok yere girmiyor, giremez ve giremeyecektir.
İşin propaganda yanına da hiç önem vermem. İşin esası taktik yanıdır. Yoksa gidip bir tepe tutmak ve orada bir bayrak dikmekle olmaz tabii.

Türk Başbakan Erdoğan ‘Öyle bişey yok, ben o bölgeye gideceğim, gezeceğim’ diyor. Özellikle Şemzinan-Çelê hattı için. Mümkün mü?
Tayyip Erdoğan 2010 senesinde Şemdinli’ye geldi. Genelkurmay Başkanı’yla birlikte Gediktepe’ye gelip çevreye baktı, kontrol etti. Şimdi de o tepeye gelsin. Gediktepe’ye gelmezse dediklerinin hepsi yalandır.

Bu kadar net ve somut...

Evet, net ve somut. Bu bir savaştır. Yarın ben bakarım ki orada zarar edeceğim, çekiledebilirim. Bugün böyle bir taktik süreç, Kürt halkını güçlendiriyorsa bunda derinleşir ama yarın farklı bir durum olur, farklı taktikler gündeme gelebilir. Her şeyi peşinen söyleyemeyiz, söylersek de pek doğru olmaz.

Siyasi alanda da sömürgeci kurumlara karşı işlevsizleştirme gibi bir durum söz konusu. Bu konuyla ilgili genel sürecin karakteri nedir?
Bir kere herkes şunu iyi bilmeli. Özellikle de yurtsever halkımız. İçinde yaşadığımız günler ve süreç çok tarihi bir fırsattır. Bunun iki boyutu var:
- Bölgedeki genel gelişmeler.
- Hareketimizin gelip dayandığı nokta.
Bu ikisinin gelişmesi Kürdistan’da güçlü bir sinerji ve devrimsel çıkış anlamına gelmektedir. Artık başarabiliriz. Önüne geçemezler. Batı Kürdistan’da önüne geçseler bile sonuç alamazlar. Güney Kürdistan’ı kabul etmek durumunda kaldılar, kaldı ki şimdi de stratejik ilişki kuruyorlar. Orası bir Kürt federasyonudur, statü var. Kuzey’de niye statü olmasın? 20 milyon Kürt orada. 5 milyonun olduğu Güney’de statü var ve devlet bunu tanıyorsa niye Kuzey’e tanımıyor. Önder Apo’nun özgürlüğü, Kürdistan’a statü hedefi güncel ve gerçekleşebilir bir hedeftir. Biz buna yürümek durumundayız. Her yurtsever, her aile; her gencimiz, her kadınımız, her esnafımız, işadamımız, her emekçimiz ve çalışanımız bilmeli ki bu tarihi bir süreçtir. Kendisi de üstüne düşen görevi yapmalı.
Madem ki biz çözümün ana halkaları olan bazı isteklerde bulunuyoruz. O isteklerimizi şimdiden uygulayalım. Devlet illa versin de biz yapalım değil; şimdiden yapalım.

Nedir bunlar?
- İşte biz diyoruz ki iki dilli yaşam. Yani Kürtçenin de ikinci bir resmi dil olması. O zaman hiçbir Kürdistanlı, devlet yetkilileriyle Türkçe konuşmasın, Kürtçe konuşsun. Devleti Kürtçe konuşmaya zorlayalım.
- Okullar birer asimilasyon odağıdır. Anadiliyle eğitim görme hakkı bir insanlık hakkıdır. Bir insanlık hakkını, meşru bir hakkı çiğniyor. O zaman biz çocuklarımızı okula göndermeyelim. Gençler gitmesin. Bir yıl gitmesin canım. Gitmeyelim. Yurtseverler artık böyle davranmalı.
- Şimdi bir savaş var; Kürtler diyor biz barış istiyoruz ama öbür yandan herkes gençlerini cayır cayır askere gönderiyor. Sen askere gönderdikçe tabii o savaş rantçılarının eli güçleniyor. Onlar da barışa gelmiyor işte. Gördük yani. O kadar çaba sarfettik, sonuçta vurdular masayı devirdiler. O zaman Kürtler çocuklarını askere göndermemeli. Kürtler demeli ki bu devlete, şimdi savaş var, ben gidip de kardeşlerimi öldüremem, vicdani ret böyle toplumsallaşmış bir biçimde farklı bir toplumsal tavır olarak gündeme girmeli.
- Mahkemelere kimse gitmemeli. Tutuklu olanları zaten kolundan tutup getiriyorlar. O ayrı. Onlar da zaten Kürtçe konuşmalı. Kendi sorunlarımızı kendi içimizde çözelim.
- Son şey, devletle ilişkileri sınırlamak ve vergi vermemektir. Belki bunun karşısında çok ceza keserler ama bu çok tarihsel bir davadır, bir toplumsal davadır, bir ulus davasıdır. Dolayısıyla herkes bu konuda biraz risk göze almalı, fedakarlık yapmalı.
Eğer bugün Kürt toplumu belirttiğim 5 noktada tutum geliştirse bu savaşı durdurur. Şimdi herkes diyor ki çözüm olsun. Çözüm böyle olabilir.
Aslında bu bir çeşit sivil itaatsizliktir. Bence bu çok zor değildir. Biz kimseye demiyoruz; işte çıkın meydanlara savaşın, bilmem meydanları tutun, bilmem işte kalkın, şunu yapın bunu yapın, hayır diyoruz ki, madem ki biz Kürtler bugün meşru bir dava yürütüyorsak, meşru hakkımızı talep ediyorsak, bu meşru haklarımızı kendimiz şimdiden kullanalım. Devletin bu sömürgeci siyasetini reddetme anlamına gelen bir tutum alalım, ulusal/toplumsal bir tutum alalım. Çözüm böyle gelir. Yani gerillanın hamlesi paralelinde yurtsever demokratik kurum ve kuruluşların, Kürt halkının ve Kürt halkının dostlarının böyle toplumsal bir tutumu teşvik etmesi, örgütlemesi, geliştirmesi beraberinde tabii ki sömürgeciliği işlemez hale getirecek ve dolayısıyla çözümü de gündemleştirecektir.

Türk Başbakan Erdoğan ‘Dış güçler, destekleyenler var’ diyor. Özellikle son açıklamalarla beraber her gerilla eyleminde bir dış güç arama modası var. Ne derece doğrudur?

Türk devlet hastalığıdır. Kürt halkının bir kalkışması, bir isyanı olduğunda dış mihrak derler. Dış mihrak, dış parmak, yani hep dışarıyla bağlantılı değerlendirmişlerdir. Kuzey Kürdistan’daki hiçbir Kürt isyanına dışarıdan destek verilmiş değildir. Hareketimiz, Ortadoğu bölgesinde kendi onuru, kendi haysiyetiyle, kendi gücüyle ayakta durabilen belki de tek örgüttür.
Halkımız şunu bilmeli; biz Kürt’üz, bu devletlerin (Suriye, İran veya Irak) hiçbirisi de öyle bize güvenip destek verme durumunda değildir. Çünkü biliyorlar ki, bizim güçlenmemiz, onların da yarasına dokunur. Bu nedenle öyle bir şey yoktur. Ama şu oldu; daha önce İran ve Suriye ile bize karşı ittifak yapmışlardı. Şimdi bu ittifakları bozuldu.

Bazıları da Suriye’den çok İran’a işaret ediyor...

İran ile biz bu dönemde PJAK’ın çatışmaması için adeta milim üzerindeyiz, çünkü her an bir çatışma sürecinin başlama olasılığı gündemdedir. Ama nasıl mesela diyorlar ki, işte PJAK güçlerini çekti, yok PJAK işte şöyle oldu, böyle oldu. Hayır, PJAK bak bugün tam yıldönümü, iki gün sonra yıldönümü olacak, 5 Eylül 2011 tarihinde ateşkes ilan etti. İran devleti de önemli oranda buna uyuyor. Geçmişte bizim Türkiye’de defalarca ilan ettiğimiz ateşkesler vardı ve Türk devleti buna uymuyordu. Ama İran şimdi buna uyuyor. Fakat yer yer çatışmalar oluyor, o çatışmalar neredeyse bazen büyük bir çatışmaya ve ateşkesin bozulmasına dönüşecek düzeye de geliyor. Dolayısıyla yani öyle ittifak durumu söz konusu değildir. Ne İran’la, ne Suriye’yle, ne de başka bir güçle...
Elbette biz büyük bir hareketiz, herkesle şöyle veya böyle bir ilişkilenmemiz olabilir, ben bunu tümden reddetmiyorum, ama biz kendi özgücümüze dayanıyoruz. Ha şimdi diyorlar niye büyüdü? Ya sen kendin diyalog sürecini bozdun, kendin savaş ilan ettin. Erdoğan’ın kendisi Temmuz ayında savaş ilan etmedi mi? Yani şimdi İmralı’da tam 400 gündür ağırlaştırılmış bir tecrit, bir işkence var. Kim bunu meşru gösterebilir? Bu bir savaş değil midir yani? Bu bir savaştır. Bu Kürt siyasetçi yakasından tutulup içeri atılmış, sorgusuz sualsiz, bu bir savaş değil midir? Kürdistan’da savaş yasaları geçerlidir. Kendisi bize karşı savaş ilan etmiş, öte yandan diyor ki neden PKK’nin eylemleri artmış? PKK’nin eylemleri tabii ki artar, sen buna yol açtın.

BDP’liler HPG’lilerle kucaklaştı, bir yol kontrolünde. Dokunulmazlığın kaldırılmasına kadar varabilir. Bu durumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
AKP’nin çeperindeki akademisyenler ve bunların manipülasyonuna dayalı ırkçı, faşist bir bakış açısıyla hazırlanan anketler, Türk halkını yansıtmıyor. Halkların kardeşliğini esas alan bir hareketiz. Halkların birbirine kırdırılması ideolojik olarak bizim karşı olduğumuz bir şeydir, kalkıp bizi bununla suçluyorlar. İşte bir Antep olayı oldu mesela. Kürt toplumunun tümünü kazanmak ve Türkiye toplumunun da ekseriyetinin desteğini almak isteyen bir hareket, kalkıp da çarşı ortasında bir bomba patlatır mı? Böyle bir planlama, böyle bir karar alabilir mi? Biz, Türkiye halkını kazanmak istiyoruz. Emekten yana olan, haktan yana olan tüm Türkiyeli insanların Kürt sorununda çözümden yana tavır almasını istiyoruz.
Şimdi BDP’lilerin orada sergilediği tutum bana göre Kürt halkında tabii ki, olumlu karşılanmıştır, hatta halkın gönlünde taht kurmuştur. Bu bir gerçektir. Yani bir siyasetçi ile gerillanın kucaklaşmasının halkımız için önemli bir mesajdır ve anlamı vardır. Ama bu demin dediğim manipülasyondan dolayı, toplumun farklı şekillendirilmesinden dolayı, Türkiye ortamı için düşünüldüğünde tabii ki aynı sonuç ortaya çıkmaz. Bu konuda bana göre BDP’liler daha fazla Türkiye gerçeğini göz önünde bulundurmalı. Bu ülkede faşist ve ırkçı bir zihniyet iktidardadır. Ve bunu topluma da egemen kılmak istiyor. böyle bir ortamda senin nerede ne yapacağını, ne konuşacağını bilmen lazım. Bu konuda daha duyarlı yaklaşımlar gerekli diye düşünüyoruz. Yoksa orada onların yaptığı gayet normal bir şeydir.
Bazı şeyleri AKP böyle abartarak hamle yapmak istiyor. Halkımızın gelişen haklı, meşru mücadelesi karşısında sıkışmıştır, politikası sonuçsuz kalmıştır, bocalıyor, ezberleri bozulmuştur, bu tür şeyleri de kullanarak böyle, haklılığını göstermek, doğruluğunu göstermek, sıkışmışlıktan kurtulmak için alabildiğine kullanıyor. Bence AKP bunu bilinçli abarttı, kullandı. Yoksa bir duygusallık, normal bir şeydir. Fakat yine de burası Türkiye’dir, herkes ona göre adım atmak durumundadır. Şunu da söyleyeyim, biz o birimin davranışını da yerinde görmedik, onun için sanırım ilgili makamlar o birim komutanını görevden almışlardır. Yine hemen hepsi için bir rapor isteme süreci de başlatılmıştır. Neden? Çünkü onlar orada bir asker gibi daha resmi durmaları gerekirken, onlar da o duygusallık fırtınasına kapılmışlardır. Daha temkinli, daha metin olabilmeliydiler diye o arkadaşlar üzerine eleştiri vardır. Bir duygusallık atmosferi oluşmuştur aslında, bir yerde anlam vermek de mümkün. Ama HPG kendi kuralları çerçevesinde o tutumu eleştiriyor, tabii daha çok kendi açısından bunu yapıyor, BDP’lilerin tutumu açısından değil, onların tutumu bize göre normaldir. Demin dediğim çerçevede normaldir diyorum. Ama kendi açısından HPG ayrıca eleştirel bir biçimde ele almıştır.

Son dönemlerde yine akil insanlar topluluğu, bazı kurumların çağrısı var, bu konuyla ilgili medyaya yansıyanlar var. Bu süreçte böylesi çağrı ve girişimlere nasıl bakıyorsunuz?
Şimdi, çözüme dönük, gerçek anlamda çözüme dönük atılacak adımları biz olumsuz görmeyiz. Fakat çözüm zihniyetinin oluşması lazım. Akil adamlar bileşimini geliştirmek isteyenler önce şunu bilmeli; bir kere İmralı’daki uygulama hukuk dışı ve ahlak dışıdır. İnsanlık dışıdır. Bunu normal görmemeli, bu normal değildir. İkincisi devlete ve hükümete çözüm zihniyetini geliştirmek, onun alt yapısını oluşturmak önemlidir. Buna bakmak gerekiyor.
Şimdi AKP’nin temsil ettiği zihniyette çözüm perspektifi gözükmüyor. Bunu geliştiren insanlar bunu dikkate almalı.
Gerçek anlamda eşitlik; Önder Apo’nun özgürlüğü, Kürdistan halkına statü perspektifi temelinde çözüme varız. Bunun dışındaki farklı dayatmaları ne biz ne de Kürt halkı artık kabul etmeyecektir.

Festival için çağrı

Avrupa’daki Kürtler, 20. Festivallerini yapacaklar. Çok uzun soluklu bir gelenek oluştu. Bu festivalle ilgili neler söyleyeceksiniz?
Avrupa’daki tüm yurtsever Kürdistanlıların bu festivale iştirak etmelerinin önemli olacağını düşünüyorum. Bu nedenle tüm Kürdistanlıların katılması çağrısını yapıyorum. Neden? Çünkü gerçekten Kürt halkının özgürlük davası, mücadelesi bugün çok tarihi bir aşamada seyrediyor. Bugün Önderliğimiz, halkımız, gerillamız, tüm özgürlükçü dinamiklerimiz bir direniş içerisinde. Gerillanın başlattığı bir hamle durumu var. Bunun paralelinde yurtdışındaki tüm Kürdistanlıların da diplomatik siyasi hamledir, kendini örgütleme hamlesidir ve bir de destekleme hamlesini daha fazla geliştirmesi gerekmektedir. PKK’ye kim destek veriyor, kim destek vermiyor türünden, sürekli karşı tarafın iddiaları oluyor, bizim cevaplarımız oluyor. Gerçek şu ki halkımız kendi kendine yeterli oluyor, kendi devrimini besliyor. Bu sadece Avrupa’daki halkımız için geçerli değil, tüm Kürdistan’daki halkımızın bu konuda gösterdiği büyük fedakarlıklar vardır. Evlatlarını veriyor, maddi imkanlarını sunuyor, yani gerçekten tarih ileride bunu çok yazacak. Yoksul bir halkın kendi kıt imkanlarıyla bir devrim hareketini nasıl yaşattığını tarih yazacaktır. Çünkü bugün yaşanan gerçeklik budur. Ama bunda Avrupa kitlesinin çok büyük bir rolü vardır. Avrupa’daki Kürdistanlı kitlelerin Kürdistan’daki devrimin gelişmesinde gerçekten önemli bir rolü olmuştur. Ben eminim ki bu tarihsel aşamada da bu rol daha fazla oynanacaktır. Bizim beklentimiz halkımızdan bu konuda çok daha fazla vardır. Tüm yurtseverler, demokratik kurum ve kuruluşlar, bu dönemde gerçekleşen etkinliklere en güçlü bir biçimde katılarak Kürt halkının uluslararası alandaki sesini en iyi bir biçimde temsil edebilmelidir. Bu açıdan bu festivale de böyle güçlü katılarak sesini yükseltmeli.
BAKİ GÜL / ANF/BEHDİNAN

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Δεν υπάρχουν σχόλια:

Δημοσίευση σχολίου

Υφίσταται μετριασμός των σχολίων.

- Παρακαλούμε στα σχόλια σας να χρησιμοποιείτε ένα όνομα ή ψευδώνυμο ( Σχόλια από Unknown θα διαγράφονται ).
- Παρακαλούμε να μη χρησιμοποιείτε κεφαλαία γράμματα στη σύνταξη των σχολίων σας.