Gerillanın geliştirdiği direniş sürecinin
Türk devletini krize soktuğunu belirten Murat Karayılan,
“Geliştirdiğimiz direniş süreci, AKP’nin ezberlerini bozdu. Bir savunma
savaşı, direnişi geliştiriyoruz. Kürdistan Özgürlük Hareketi gelişimini
sürdürecek“ dedi.
AKP’nin temsil ettiği zihniyette çözüm perspektifi gözükmediğini
belirten KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, „Gerçek anlamda
eşitlik; Önder Apo’nun özgürlüğü, Kürdistan halkına statü perspektifi
temelinde çözüme varız. Bunun dışındaki farklı dayatmaları ne biz ne de
Kürt halkı artık kabul etmeyecektir“ dedi. Karayılan, bütün Kürdistan
halkının gerilla derinişine paralel olarak devlete karşı
geliştirebileceği 5 toplumsal eylemin önemine dikkat çekti.
KCK
Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, gerillanın son hamleleri
kapsamında yeni süreci, AKP ve Türk devletinin içinde bulunduğu çıkmazı,
Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde Kürtlerin durumu ve ittifak
iddiaları, BDP’ye yönelik ırkçı histeri ve dayandığı zihniyet zemini,
olası çözüm arayışları ile Kürt halkının döneme karşılık gelebilecek
toplumsal refleksleri konusundaki sorularımızı yanıtladı.
Bu sürecin temel özelliği nedir, olup bitenleri kimin nasıl anlaması gerekiyor? Bu süreç hiç kuşku yok ki, mücadele tarihimizin en önemli stratejik bir sürecidir. AKP
Hükümeti karar verdi, bir tercih yaptı. Taşeron görevini üslenme, Oslo
sürecini tümüyle bitirme, İmralı görüşmelerini sonlandırma ve Kürt
Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etme, Kürt halkının özgürlük dinamiklerini
zayıflatma kararını aldı. Bunu seçimden önce aldı ve milletvekili aday
listesini de buna göre hazırladı. Amaç şudur; bölge yeniden dizayn
edilirken, Kürt halkı bundan yararlanmasın diye PKK’nin zayıflatılması
gerekir. PKK’ye yönelim aslında bu çerçevede kararlaştırılmış yeni bir
konsepttir.
Bu geçen bir yıl içerisinde AKP’nin politikası sonuç aldı mı? Hayır.
Halk, Hareket ve Önderlik olarak geliştirdiğimiz direniş süreci,
AKP’nin ezberlerini bozdu, hesaplarını boşa çıkardı ve politikalarında
başarısız kıldı. Hesapları doğru çıkmayınca şimdi krizdeler. Kürdistan
Özgürlük Hareketi gelişimini sürdürecek. Onların geliştirdiği topyekun
savaşa karşı bir savunma savaşı, direnişi geliştiriyoruz. Devrimci Halk
Savaşı, özü itibarıyla savunma savaşının gelişen saldırıları boşa
çıkarması ve karşı hamleyle zafere yürüme perspektifidir. Şimdi biz o
aşamadayız. Bunun önüne kimse geçemez. AKP’nin yeni dönemde ortaya
çıkışı şudur: Ortadoğu’da yeni bir düzenleme olacak ama Kürtlerin
statüsü olduğu gibi kalsın... Hayır efendim. Kürtler de artık
özgürleşmek istiyor. 1923 Lozan Antlaşması’yla imza altına alınan bu
sistem artık aşılıyor/çöküyor. Bu sistem çöküyorsa Kürtler de bu
sistemin yarattığı inkar siyasetinden kurtulacaktır. Bunun önüne
geçemezler. Bu, tarihin akışıdır. Tarihin akışının önüne hiç kimse
geçemez. PKK’nin şimdiki direnişi olmazsa Kürtleri köle sistemine tabi tutacaklar. Bütün Kürtler bunun farkında mı? İnanıyorum
ki, önemli oranda farkında. Giderek bu gelişecek. Yani PKK’nin
sömürgeciliğe karşı Kürt iradesini bu biçimde direnişle savunma,
sahiplenme ve gerçekleştirdiği iradeleşme düzeyi tüm parçalarda etkisini
gösterecektir. Batı Kürdistan’da PKK yoktur, fakat 15 Ağustos ruhu
vardır; direniş, kendi kimliğine, özbenliğine sahip çıkma ve iradeleşme
ruhu vardır.
Şemzînan, Çelê, Beytüşşebap, Botan’a kadar ve birçok alanda gerillanın inisiyatifi var. Neler oluyor bu hatta? Bu,
yeni ve bir üst aşamadır. Gerilla bölgelerini oluşturma sürecini
başlatmış bulunuyor. Kuşkusuz bu her yerde olmayacak. Yani birçok yerde
yine hareketli gerilla olacak. Kuşkusuz sabit bir mevzii savaşına
çakılmıyoruz. Şu kadarını söyleyeyim: Yıllardır bu siyaset ve savaş
sanatları üzerinde yoğunlaşıyoruz. Gerilla artık Kürdistan’ın bazı
bölgelerinde adım adım denetimini güçlendirecek, geliştirecektir; bazı
bölgelerinde de çok hareketli bir performans gösterecektir.
İşte mevziye çakılma, şehri ele geçirme… hep dediler, gelip Şemdinli’yi alacaklar da alamadılar... Taktikten, savaştan anlamıyorlar. Çok sakin ve adım adım gelişecek. Bakın
size bir şey söyleyeyim: Türkiye kamuoyu biliyor mu Çukurca’nın nüfusu
ne kadardır?.. 9 bin. Çukurca’daki asker sayısı ne kadar? 18 bin.
Şemdinli’de de öyledir. Siz bu biçimde varsınız Kürdistan’da. Bir sivil
insana karşı 2 askeri güç dikerek varsınız. Zorla varsınız. Ama zorla ne
zamana kadar varlığınızı sürdüreceksiniz. Bu biçimde bir askeri
yoğunlukla bile siz denetim sağlayamayacaksınız. Ben şu tartışmaya
gelmem yani. Pek sevmiyorum, aslında basın bunu böyle yaptı, bizim basın
da biraz öyle şey yaptı. Yani yok, denetim var, yok yok. Var, yok. Olur
da olmaz da. Ama bugün Kürdistan’ın her yerinde gerilla etkinliğini
sürdürüyor. Artık Türk ordusu birçok yere girmiyor, giremez ve
giremeyecektir. İşin propaganda yanına da hiç önem vermem. İşin esası
taktik yanıdır. Yoksa gidip bir tepe tutmak ve orada bir bayrak
dikmekle olmaz tabii.
Türk Başbakan Erdoğan ‘Öyle bişey yok, ben o bölgeye gideceğim, gezeceğim’ diyor. Özellikle Şemzinan-Çelê hattı için. Mümkün mü? Tayyip
Erdoğan 2010 senesinde Şemdinli’ye geldi. Genelkurmay Başkanı’yla
birlikte Gediktepe’ye gelip çevreye baktı, kontrol etti. Şimdi de o
tepeye gelsin. Gediktepe’ye gelmezse dediklerinin hepsi yalandır.
Bu kadar net ve somut... Evet,
net ve somut. Bu bir savaştır. Yarın ben bakarım ki orada zarar
edeceğim, çekiledebilirim. Bugün böyle bir taktik süreç, Kürt halkını
güçlendiriyorsa bunda derinleşir ama yarın farklı bir durum olur, farklı
taktikler gündeme gelebilir. Her şeyi peşinen söyleyemeyiz, söylersek
de pek doğru olmaz.
Siyasi alanda da sömürgeci kurumlara
karşı işlevsizleştirme gibi bir durum söz konusu. Bu konuyla ilgili
genel sürecin karakteri nedir? Bir kere herkes şunu iyi
bilmeli. Özellikle de yurtsever halkımız. İçinde yaşadığımız günler ve
süreç çok tarihi bir fırsattır. Bunun iki boyutu var: - Bölgedeki genel gelişmeler. - Hareketimizin gelip dayandığı nokta. Bu
ikisinin gelişmesi Kürdistan’da güçlü bir sinerji ve devrimsel çıkış
anlamına gelmektedir. Artık başarabiliriz. Önüne geçemezler. Batı
Kürdistan’da önüne geçseler bile sonuç alamazlar. Güney Kürdistan’ı
kabul etmek durumunda kaldılar, kaldı ki şimdi de stratejik ilişki
kuruyorlar. Orası bir Kürt federasyonudur, statü var. Kuzey’de niye
statü olmasın? 20 milyon Kürt orada. 5 milyonun olduğu Güney’de statü
var ve devlet bunu tanıyorsa niye Kuzey’e tanımıyor. Önder Apo’nun
özgürlüğü, Kürdistan’a statü hedefi güncel ve gerçekleşebilir bir
hedeftir. Biz buna yürümek durumundayız. Her yurtsever, her aile; her
gencimiz, her kadınımız, her esnafımız, işadamımız, her emekçimiz ve
çalışanımız bilmeli ki bu tarihi bir süreçtir. Kendisi de üstüne düşen
görevi yapmalı. Madem ki biz çözümün ana halkaları olan bazı
isteklerde bulunuyoruz. O isteklerimizi şimdiden uygulayalım. Devlet
illa versin de biz yapalım değil; şimdiden yapalım.
Nedir bunlar? -
İşte biz diyoruz ki iki dilli yaşam. Yani Kürtçenin de ikinci bir resmi
dil olması. O zaman hiçbir Kürdistanlı, devlet yetkilileriyle Türkçe
konuşmasın, Kürtçe konuşsun. Devleti Kürtçe konuşmaya zorlayalım. -
Okullar birer asimilasyon odağıdır. Anadiliyle eğitim görme hakkı bir
insanlık hakkıdır. Bir insanlık hakkını, meşru bir hakkı çiğniyor. O
zaman biz çocuklarımızı okula göndermeyelim. Gençler gitmesin. Bir yıl
gitmesin canım. Gitmeyelim. Yurtseverler artık böyle davranmalı. -
Şimdi bir savaş var; Kürtler diyor biz barış istiyoruz ama öbür yandan
herkes gençlerini cayır cayır askere gönderiyor. Sen askere gönderdikçe
tabii o savaş rantçılarının eli güçleniyor. Onlar da barışa gelmiyor
işte. Gördük yani. O kadar çaba sarfettik, sonuçta vurdular masayı
devirdiler. O zaman Kürtler çocuklarını askere göndermemeli. Kürtler
demeli ki bu devlete, şimdi savaş var, ben gidip de kardeşlerimi
öldüremem, vicdani ret böyle toplumsallaşmış bir biçimde farklı bir
toplumsal tavır olarak gündeme girmeli. - Mahkemelere kimse
gitmemeli. Tutuklu olanları zaten kolundan tutup getiriyorlar. O ayrı.
Onlar da zaten Kürtçe konuşmalı. Kendi sorunlarımızı kendi içimizde
çözelim. - Son şey, devletle ilişkileri sınırlamak ve vergi
vermemektir. Belki bunun karşısında çok ceza keserler ama bu çok
tarihsel bir davadır, bir toplumsal davadır, bir ulus davasıdır.
Dolayısıyla herkes bu konuda biraz risk göze almalı, fedakarlık yapmalı.
Eğer bugün Kürt toplumu belirttiğim 5 noktada tutum geliştirse bu
savaşı durdurur. Şimdi herkes diyor ki çözüm olsun. Çözüm böyle
olabilir. Aslında bu bir çeşit sivil itaatsizliktir. Bence bu çok
zor değildir. Biz kimseye demiyoruz; işte çıkın meydanlara savaşın,
bilmem meydanları tutun, bilmem işte kalkın, şunu yapın bunu yapın,
hayır diyoruz ki, madem ki biz Kürtler bugün meşru bir dava
yürütüyorsak, meşru hakkımızı talep ediyorsak, bu meşru haklarımızı
kendimiz şimdiden kullanalım. Devletin bu sömürgeci siyasetini reddetme
anlamına gelen bir tutum alalım, ulusal/toplumsal bir tutum alalım.
Çözüm böyle gelir. Yani gerillanın hamlesi paralelinde yurtsever
demokratik kurum ve kuruluşların, Kürt halkının ve Kürt halkının
dostlarının böyle toplumsal bir tutumu teşvik etmesi, örgütlemesi,
geliştirmesi beraberinde tabii ki sömürgeciliği işlemez hale getirecek
ve dolayısıyla çözümü de gündemleştirecektir.
Türk
Başbakan Erdoğan ‘Dış güçler, destekleyenler var’ diyor. Özellikle son
açıklamalarla beraber her gerilla eyleminde bir dış güç arama modası
var. Ne derece doğrudur? Türk devlet hastalığıdır. Kürt
halkının bir kalkışması, bir isyanı olduğunda dış mihrak derler. Dış
mihrak, dış parmak, yani hep dışarıyla bağlantılı değerlendirmişlerdir.
Kuzey Kürdistan’daki hiçbir Kürt isyanına dışarıdan destek verilmiş
değildir. Hareketimiz, Ortadoğu bölgesinde kendi onuru, kendi
haysiyetiyle, kendi gücüyle ayakta durabilen belki de tek örgüttür. Halkımız
şunu bilmeli; biz Kürt’üz, bu devletlerin (Suriye, İran veya Irak)
hiçbirisi de öyle bize güvenip destek verme durumunda değildir. Çünkü
biliyorlar ki, bizim güçlenmemiz, onların da yarasına dokunur. Bu
nedenle öyle bir şey yoktur. Ama şu oldu; daha önce İran ve Suriye ile
bize karşı ittifak yapmışlardı. Şimdi bu ittifakları bozuldu.
Bazıları da Suriye’den çok İran’a işaret ediyor... İran
ile biz bu dönemde PJAK’ın çatışmaması için adeta milim üzerindeyiz,
çünkü her an bir çatışma sürecinin başlama olasılığı gündemdedir. Ama
nasıl mesela diyorlar ki, işte PJAK güçlerini çekti, yok PJAK işte şöyle
oldu, böyle oldu. Hayır, PJAK bak bugün tam yıldönümü, iki gün sonra
yıldönümü olacak, 5 Eylül 2011 tarihinde ateşkes ilan etti. İran devleti
de önemli oranda buna uyuyor. Geçmişte bizim Türkiye’de defalarca ilan
ettiğimiz ateşkesler vardı ve Türk devleti buna uymuyordu. Ama İran
şimdi buna uyuyor. Fakat yer yer çatışmalar oluyor, o çatışmalar
neredeyse bazen büyük bir çatışmaya ve ateşkesin bozulmasına dönüşecek
düzeye de geliyor. Dolayısıyla yani öyle ittifak durumu söz konusu
değildir. Ne İran’la, ne Suriye’yle, ne de başka bir güçle... Elbette
biz büyük bir hareketiz, herkesle şöyle veya böyle bir ilişkilenmemiz
olabilir, ben bunu tümden reddetmiyorum, ama biz kendi özgücümüze
dayanıyoruz. Ha şimdi diyorlar niye büyüdü? Ya sen kendin diyalog
sürecini bozdun, kendin savaş ilan ettin. Erdoğan’ın kendisi Temmuz
ayında savaş ilan etmedi mi? Yani şimdi İmralı’da tam 400 gündür
ağırlaştırılmış bir tecrit, bir işkence var. Kim bunu meşru
gösterebilir? Bu bir savaş değil midir yani? Bu bir savaştır. Bu Kürt
siyasetçi yakasından tutulup içeri atılmış, sorgusuz sualsiz, bu bir
savaş değil midir? Kürdistan’da savaş yasaları geçerlidir. Kendisi bize
karşı savaş ilan etmiş, öte yandan diyor ki neden PKK’nin eylemleri
artmış? PKK’nin eylemleri tabii ki artar, sen buna yol açtın.
BDP’liler
HPG’lilerle kucaklaştı, bir yol kontrolünde. Dokunulmazlığın
kaldırılmasına kadar varabilir. Bu durumları nasıl değerlendiriyorsunuz? AKP’nin
çeperindeki akademisyenler ve bunların manipülasyonuna dayalı ırkçı,
faşist bir bakış açısıyla hazırlanan anketler, Türk halkını yansıtmıyor.
Halkların kardeşliğini esas alan bir hareketiz. Halkların birbirine
kırdırılması ideolojik olarak bizim karşı olduğumuz bir şeydir, kalkıp
bizi bununla suçluyorlar. İşte bir Antep olayı oldu mesela. Kürt
toplumunun tümünü kazanmak ve Türkiye toplumunun da ekseriyetinin
desteğini almak isteyen bir hareket, kalkıp da çarşı ortasında bir bomba
patlatır mı? Böyle bir planlama, böyle bir karar alabilir mi? Biz,
Türkiye halkını kazanmak istiyoruz. Emekten yana olan, haktan yana olan
tüm Türkiyeli insanların Kürt sorununda çözümden yana tavır almasını
istiyoruz. Şimdi BDP’lilerin orada sergilediği tutum bana göre Kürt
halkında tabii ki, olumlu karşılanmıştır, hatta halkın gönlünde taht
kurmuştur. Bu bir gerçektir. Yani bir siyasetçi ile gerillanın
kucaklaşmasının halkımız için önemli bir mesajdır ve anlamı vardır. Ama
bu demin dediğim manipülasyondan dolayı, toplumun farklı
şekillendirilmesinden dolayı, Türkiye ortamı için düşünüldüğünde tabii
ki aynı sonuç ortaya çıkmaz. Bu konuda bana göre BDP’liler daha fazla
Türkiye gerçeğini göz önünde bulundurmalı. Bu ülkede faşist ve ırkçı bir
zihniyet iktidardadır. Ve bunu topluma da egemen kılmak istiyor. böyle
bir ortamda senin nerede ne yapacağını, ne konuşacağını bilmen lazım. Bu
konuda daha duyarlı yaklaşımlar gerekli diye düşünüyoruz. Yoksa orada
onların yaptığı gayet normal bir şeydir. Bazı şeyleri AKP böyle
abartarak hamle yapmak istiyor. Halkımızın gelişen haklı, meşru
mücadelesi karşısında sıkışmıştır, politikası sonuçsuz kalmıştır,
bocalıyor, ezberleri bozulmuştur, bu tür şeyleri de kullanarak böyle,
haklılığını göstermek, doğruluğunu göstermek, sıkışmışlıktan kurtulmak
için alabildiğine kullanıyor. Bence AKP bunu bilinçli abarttı, kullandı.
Yoksa bir duygusallık, normal bir şeydir. Fakat yine de burası
Türkiye’dir, herkes ona göre adım atmak durumundadır. Şunu da
söyleyeyim, biz o birimin davranışını da yerinde görmedik, onun için
sanırım ilgili makamlar o birim komutanını görevden almışlardır. Yine
hemen hepsi için bir rapor isteme süreci de başlatılmıştır. Neden? Çünkü
onlar orada bir asker gibi daha resmi durmaları gerekirken, onlar da o
duygusallık fırtınasına kapılmışlardır. Daha temkinli, daha metin
olabilmeliydiler diye o arkadaşlar üzerine eleştiri vardır. Bir
duygusallık atmosferi oluşmuştur aslında, bir yerde anlam vermek de
mümkün. Ama HPG kendi kuralları çerçevesinde o tutumu eleştiriyor, tabii
daha çok kendi açısından bunu yapıyor, BDP’lilerin tutumu açısından
değil, onların tutumu bize göre normaldir. Demin dediğim çerçevede
normaldir diyorum. Ama kendi açısından HPG ayrıca eleştirel bir biçimde
ele almıştır.
Son dönemlerde yine akil insanlar
topluluğu, bazı kurumların çağrısı var, bu konuyla ilgili medyaya
yansıyanlar var. Bu süreçte böylesi çağrı ve girişimlere nasıl
bakıyorsunuz? Şimdi, çözüme dönük, gerçek anlamda çözüme
dönük atılacak adımları biz olumsuz görmeyiz. Fakat çözüm zihniyetinin
oluşması lazım. Akil adamlar bileşimini geliştirmek isteyenler önce şunu
bilmeli; bir kere İmralı’daki uygulama hukuk dışı ve ahlak dışıdır.
İnsanlık dışıdır. Bunu normal görmemeli, bu normal değildir. İkincisi
devlete ve hükümete çözüm zihniyetini geliştirmek, onun alt yapısını
oluşturmak önemlidir. Buna bakmak gerekiyor. Şimdi AKP’nin temsil ettiği zihniyette çözüm perspektifi gözükmüyor. Bunu geliştiren insanlar bunu dikkate almalı. Gerçek
anlamda eşitlik; Önder Apo’nun özgürlüğü, Kürdistan halkına statü
perspektifi temelinde çözüme varız. Bunun dışındaki farklı dayatmaları
ne biz ne de Kürt halkı artık kabul etmeyecektir.
Festival için çağrı
Avrupa’daki
Kürtler, 20. Festivallerini yapacaklar. Çok uzun soluklu bir gelenek
oluştu. Bu festivalle ilgili neler söyleyeceksiniz? Avrupa’daki
tüm yurtsever Kürdistanlıların bu festivale iştirak etmelerinin önemli
olacağını düşünüyorum. Bu nedenle tüm Kürdistanlıların katılması
çağrısını yapıyorum. Neden? Çünkü gerçekten Kürt halkının özgürlük
davası, mücadelesi bugün çok tarihi bir aşamada seyrediyor. Bugün
Önderliğimiz, halkımız, gerillamız, tüm özgürlükçü dinamiklerimiz bir
direniş içerisinde. Gerillanın başlattığı bir hamle durumu var. Bunun
paralelinde yurtdışındaki tüm Kürdistanlıların da diplomatik siyasi
hamledir, kendini örgütleme hamlesidir ve bir de destekleme hamlesini
daha fazla geliştirmesi gerekmektedir. PKK’ye kim destek veriyor, kim
destek vermiyor türünden, sürekli karşı tarafın iddiaları oluyor, bizim
cevaplarımız oluyor. Gerçek şu ki halkımız kendi kendine yeterli oluyor,
kendi devrimini besliyor. Bu sadece Avrupa’daki halkımız için geçerli
değil, tüm Kürdistan’daki halkımızın bu konuda gösterdiği büyük
fedakarlıklar vardır. Evlatlarını veriyor, maddi imkanlarını sunuyor,
yani gerçekten tarih ileride bunu çok yazacak. Yoksul bir halkın kendi
kıt imkanlarıyla bir devrim hareketini nasıl yaşattığını tarih
yazacaktır. Çünkü bugün yaşanan gerçeklik budur. Ama bunda Avrupa
kitlesinin çok büyük bir rolü vardır. Avrupa’daki Kürdistanlı kitlelerin
Kürdistan’daki devrimin gelişmesinde gerçekten önemli bir rolü
olmuştur. Ben eminim ki bu tarihsel aşamada da bu rol daha fazla
oynanacaktır. Bizim beklentimiz halkımızdan bu konuda çok daha fazla
vardır. Tüm yurtseverler, demokratik kurum ve kuruluşlar, bu dönemde
gerçekleşen etkinliklere en güçlü bir biçimde katılarak Kürt halkının
uluslararası alandaki sesini en iyi bir biçimde temsil edebilmelidir. Bu
açıdan bu festivale de böyle güçlü katılarak sesini yükseltmeli.
BAKİ GÜL / ANF/BEHDİNAN
|
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
|
Δεν υπάρχουν σχόλια:
Δημοσίευση σχολίου
Υφίσταται μετριασμός των σχολίων.
- Παρακαλούμε στα σχόλια σας να χρησιμοποιείτε ένα όνομα ή ψευδώνυμο ( Σχόλια από Unknown θα διαγράφονται ).
- Παρακαλούμε να μη χρησιμοποιείτε κεφαλαία γράμματα στη σύνταξη των σχολίων σας.